EDEBİYAT TERİMLERİ
SÖZLÜĞÜ
ABDAL:Hem şiir hem de düzyazıda “derviş”
anlamına gelen bu sözcük, halk ozanlarının adının başına ya da sonuna gelerek
onların mahlası olarak da kullanılmıştır (Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal
gibi).
ABSOLUTİZM:Mutlakçılık. Herhangi
bir eserde ya da ilkede bir edebînin varlığına ve değişmezliğine inanmak, eseri
ya da ilkeyi bu değişmezliğe göre incelemek. 20. yüzyıl başlarında ortaya
çıkmıştır.
ABSÜRT:Anlamsal öğeleri birbiriyle bağdaşmayan…
Mantık açısından mantık kurallarına aykırı olanı dile getirir. Öğeleri
birbirini tutmayan, birbiriyle bağdaşmayan saçma düşüncedir.
ACEM
KOŞMASI:Âşıkların,
özellikle Anadolu’nun kimi yörelerinde Azerbaycan’a özgü bir ezgiyle okudukları
koşma türü.
AÇIKLAMA:Edebî bir eseri geniş okuyucu kitleleri
için anlaşılabilir hale getirmek için yapılan yazılı çalışmalar.
AÇIKLIK:Bir metinde belirtilmek istenen duygu ve
düşüncelerin kolay, anlaşılır, herhangi bir ek yoruma, açıklamaya gerek
kalmadan kavranabilir olmasıdır.
ADAPTASYON:Bir eseri çevrildiği
dilin, konuşulduğu toplumun yaşayışına, inançlarına uyarlama demektir. Ayrıca farklı türde bir eserin (roman, öykü, anı
gibi), sahne veya sinemaya uyarlanması ya da bu eserlerden (roman, destan,
öykü gibi) farklı bir edebi eserin (örneğin oyun) meydana getirilmesidir.
AFROZİM:Çeşitli konularda mutlak bilinmesi gereken
ana özellikleri kısa, açık ve anlaşılır bir biçimde anlatma sanatı. Yazarların
derin anlam yüklü vecizelerine de afrozim denir.
AĞIZ:Bir anadilin herhangi bir şivesi içinde
var olan söyleyiş farkıdır. Ağız, bir dilin aynı ülke içindeki konuşma
farklılıklarıdır. Ağızlarda dilbilgisi ve sözcükler farklı değildir, ancak bazı
sesler değişik söylenir. Erzurum ağzı, Karadeniz ağzı, Kayseri ağzı, Çorum ağzı
gibi
AKICILIK:Sözcük ve cümlelerin dile takılmadan
kolayca okunabilmesi için anlatılmak istenen düşüncenin rahatlıkla anlaşılır
şekilde ifade edilmesi.
AKLEKTİZM:Felsefede uyuşabilir tezleri toplayıp
uyuşmayanları bir yana bırakma eğilimi, edebiyatta ise birbirine aykırı
çeşitleri bağdaştıran geniş sınırlı zevki ifade eder.
AKROSTİŞ:Bir şiirde dizelerin ilk harflerinin
yukarıdan aşağıya doğru sıralanmasıyla anlamlı bir sözcük meydana
getirilmesidir. Divan edebiyatında akrostişe “muvasşah” ya da “istihrac” denir.
Eski Yunan ve Latin edebiyatında ise akrostiş “üç dize” anlamına gelir.
AKS
(AKİS):Bir
cümlede bir dizede iki sözcüğün ya da sözcük topluluklarının yerleri
değiştirilerek yapılan söz sanatı. Cümle ya da dizede bir sözcük diğerinin
önüne ya da arkasına getirilerek cümle ya da dize tekrarlanır.
AKSAN:Bir ülkenin
insanlarına veya bir çevreye özgü söyleyiş özelliğidir. Ayrıca vurgu demektir.
AKSİYON:Bir edebi eserde olguların akışıdır.
Örneğin bir romandaki aksiyon; tanımlama, düşünce ve moral bölümlerinin
çıkarılmasından sonra kalan, eserin temasını geliştiren başlıca olay.
ALAFRANGA:Frenklerin töre, âdet ve hayatına uygun,
Frenklerle ilgili, alaturka karşıtı; Avrupa kültürüne özgü olan; Avrupa
uygarlığını benimsemiş, Avrupa eğitimiyle yetişmiş.
ALEGORİ:Bir görüntü, bir
yaşantı veya bir davranışın daha iyi kavranmasını sağlamak için göz önünde
simgelerle canlandırıp dile getirme.Bir düşüncenin canlı bir varlık olarak
anlatılması. Soyut bir düşünceyi heykel ya da resim ile göstermek gibi.
Örneğin; Harname, Hüsn ü Aşk, Mantıku’t-Tayr alegorik eserlerdir.
ALINTI:Öne sürülen bir savı ya da düşünceyi
açmak, geliştirmek için o sav ya da düşüncenin ilgili olduğu alanda tanınmış
bir kimsenin söylediği bir sözle pekiştirme.
ALIŞILMIŞ
BAĞDAŞTIRMA: Bir söz grubundaki
kelimelerin mantıksal olarak doğrudan ilgi kurabilecek veya doğal dilde
alışılmış şekilde bir araya gelmesidir.
ALİTERASYON: Şiir veya nesirde
ahenk sağlamak için, söz başlarında veya ortalarında aynı ünsüzlerin veya aynı
hecelerin tekrarlanması.
ANA
DUYGU:Bir
düşünceden çok bir duyguyu dile getirmek, okuyucuya ya da dinleyiciye
hissettirmek, onların benliğinde yaşatmak amaçlı yazı ya da konuşmaların öne
çıkarmak istediği asıl duyguyu anlatır.
ANA
FİKİR:Belirli
bir konuda yazılmış eserlerin temelini oluşturan ve okuyucuya verilmek istenen
asıl düşünce. Bir metindeki en kapsamlı yargı.
ANAGRAM:Bir sözcükteki harfleri kullanarak başka
bir sözcük kurmak.
ANAKİKLİK:Tersinden okununca yine aynı anlamı veren
söz ya da cümle. Örneğin; Anastas mum satsana!
ANAKRONİZM:Tarihi olay ya da olguların içerisinde
geçtiği zaman ile olay ya da olguda yer alan nesne ya da özelliklerin
birbiriyle uyumsuzluğudur
ANALİZ: Birbütünü parçalarına ayırarak detaylı
inceleme. Bir edebi esrin analizi, olayların, kişilerin ve üslupların ayrı ayrı
incelenmesi yöntemleriyle yapılır. Analizden çıkarılan sonuç bir tartışma
konusu olursa bu duruma eleştiri denir.
ANEKDOT:Bir edebi eserde anlatılan bir olayın
başlı başına ayrı bir bütünlük gösteren parçasıdır. Kısa hikâye fıkra, menkıbe
anlamlarını da taşır.
ANIŞTIRMA:Söz arası ya da sözün gelişine göre ünlü
bir olayı bir özdeyişi bir atasözünü anımsatma ve düşündürme sanatı, telmih.
ANLATI:Roman, öykü, oyun, masal gibi türlerde bir
olay dizisini yazınsal biçimde anlatma eylemi.
ANLATIM:Duygu ve düşüncelerin sözlü ya da yazılı
ifadesi. Edebiyatta daha çok yazılı anlatım için kullanılır. Anlatım genel
olarak iki türde yapılır. Biri nesir (düz yazı) diğeri nazım (şiir).
ANTOLOJİ:Gerçek sanat eseri değerindeki örneklerin
bir araya getirildiği derleme yapıtlar. Şiir antolojisi, hikâye antolojisi
gibi… Yunanca anthos ve legein sözcüklerinden türemiştir. Batı’da ilk
örneklerini Yunanlılar vermiştir. Gadarlı Meleagros ile Makedonyalı
Filippos’un Stephanos ismiyle derlemeleri antolojidir. Türkçe’deki ilk
antoloji ise Ömer bin Mezid’in 1436’da yazdığı Mecmu’atü’n-Nezâir adlı
eseridir. Bu şiir antolojisini Prof. Dr. Mustafa Canpolat 1978’de Latin
harfleriyle yayımlamıştır. Tanzimat Döneminde Ziya Paşa’nın yazdığı Harabat
adlı eser divan şiirlerinden oluşmuş bir antolojidir.
ANTONİM: Ters anlamlı
sözcükler. Sıcak-soğuk, iyi-kötü, acı-tatlı, kısa-uzun, gibi.
ARGO: Kullanılan ortak dilden ayrı olarak
aynı meslek veya topluluktaki insanların kullandığı özel dil veya söz
dağarcığı, jargon.
ARTIKLAMA:Sözü ya da yazıyı gereksiz yere uzat
durumu.
ARUZ: Hecelerin uzunluk ve
kısalık, kapalılık veya açıklık değerlerine göre, türlü ses kalıplarından
oluşan divan şiiri nazım ölçüsü.
ASALET:Edebi eserlerde terbiye dışı, çirkin,
bayağı, müstehcen ve kaba sayılan sözcüklerden kaçınmak.
ASKI:Halk edebiyatında saz şairleri
aralarındaki şiir yarışmalarında kazananlara verilmek üzere duvara tüfek,
kılıç, heybe, saz gibi şeyler asardı. Bunlara askı, askıyı kazanmaya da “askı
indirmek” denir.
ASONAS:Şiirde aynı ünlü harflerin
tekrarlanmasıyla sağlanan uyumdur. Aynı aksanı veren ünlüyü ondan sonra veya
önce gelen ünsüzü dikkate almadan her dizenin sonunda tekrarlama biçiminde
yapılan uyak.
ÂŞIK:Halk ozanı yada saz şairi.
AYAK:Halk şiirinde kafiye yerine kullanılan
terim.
ÂYÎNE:Sözcük anlamı “aynı” demektir. Herhangi
bir şeyi veya hâli yansıtan, göz önünde canlandıran anlamında kullanılır.
(Âyînesi iştir kişinin lafa bakılmaz, Ziya Paşa)
--B –
BAB:Bir edebi eserin düzenlenmesinde,
konuların ele alınıp işlenmesine göre ayrıldığı bölümlerden her biri.
BAĞLAM: Bir dil birimini
çevreleyen, ondan önce veya sonra gelen, birçok durumda söz konusu birimi
etkileyen,
onun
anlamını, değerini belirleyen birim veya birimin tümü; kontekstBALAD: Eski Fransız şiiri nazım
biçimlerinden biri.
BASİTNAME:Divan edebiyatında yalın Türkçe ile
yazılmış gazeller. Bunlara “Türkî-i basit gazel” de denir.
BELÂGAT:Düzgün ve yerinde söz söyleme sanatı.
Sözün düzgün, açık, anlaşılır, güzel olmasını, söyleme nedeniyle, söylenene
göre düzenlenmesini öğreten bir bilim dalıdır.
BELGESEL
ROMAN:Gerçek
olaylara, belgelere, araştırma ve incelemeye dayanarak oluşturulan roman türü.
BEND: Bir manzumeyi
oluşturan, ikiden çok dizeli parçalardan her birinin adı.
BERCESTE:Öz, güzel, lâtif, ince anlamlı, kolayca
hatırlanan, yapısı sağlam dize ya da beyit. Dize için daha çok “mısra-ı
berceste” , beyit için de “beyt-i berceste” tanımlamaları kullanılır. Genel
anlamda bir şiirdeki en güzel dize ya da beyit de denebilir.
BETİMLEME:Bir varlığı, bir olayı, bir durumu ya da
kavramı zihninde canlanacak biçimde anlatma.
BEYİT: Aynı ölçü ile
yazılan ve anlamca birbirine bağlı olan iki dizelik şiir bölümü.
BEZM:Sohbet, muhabbet, içki meclisi. Daha çok
divan edebiyatında kullanılan mecazi bir kavramdır.
BİÇEM:Sanatçının görüş, duyuş, anlayış ve
anlatıştaki özelliği veya bir türün, bir çağın kendine özgü anlatış biçimi,
üslup, tarz, stil.
BİÇİM:Edebiyatta var olan öğelerin birbirine
bağlanarak oluşturdukları düzen, şekil.
BİLİMKURGU:Düş ya da kurgu yoluyla oluşturulan; çoğu
kez gelecek zamanlarda yer alan günümüzdekinden farklı bilimler ve teknikler
kullanan toplum ve insan yaratan yazının türü.
BİLİNÇ
AKIMI TEKNİĞİ:Roman,
öykü, anlatı gibi kurmaca türlerde insanı, düşüncelerinin dümdüz akışı içinde
değil; düşleri, izlemleri, iç dünyası ve bilinçaltıyla yansıtmak için
başvurulan yol.
BİYOGRAFİ: Bir kişinin yaşamını
ve eserlerini, nesnel bir bakışla anlatan eser.
BOVARİZM:Gustave Flaubert’in 1857 yılında
yayımlandığı Madame Bovary adlı romanın kahramanlarına özgü tutum ve
davranışlara verilen ad.
BOZLAK:Halk edebiyatında özel
bir besteyle söylenen bir ezgi türü, türkü. Konusunu aşiret kavgalarından, kan
davalarından, aşk maceralarından alır. Çoklukla Güney ve Orta Anadolu
bölgelerinde söylenir. Afşar bozlağı, Urum bozlağı gibi türleri
vardır.
BAROK: Özellikle 17. yüzyılda
Batı edebiyatlarında dengeden çok harekete, düşünceden çok duyuma, biçimlerin
serbestçe yaratılmasından duyulan coşkuya önem veren, abartmalı, etkileyici,
çelişkiden çekinmeyen edebiyat akımı
.-C-
CİNAS: Anlamları ayrı, ama
söylenişleri yazılışları ya da hem söylenişlerini hem de yazılışları benzer
olan sözcüklerin bir arada kullanılması sanatı.
CÖNK:Halk edebiyatının seçkin ürünlerinin
yazıldığı defterler, yazma kitaplar. Bir tür antoloji sayılılar ve
yazarlarının kim olduğu çoğu zaman bilinmez.
- Ç-
ÇAĞRIŞIM: Sözcüklerin, düşüncelerin, hayallerin
aralarında bulunan benzerlik, birlik, yakınlık ya da karşıtlık gibi
bağlantılarla birbirlerini anımsatması.
-D –
DADAİZM: T. tzara ve
arkadaşlarınca 20. yy başlarında Fransa’da geliştirilen edebiyat akımı.
DAĞINIKLIK: Söylenenlerin birbirini tutmayıp
bütünlükten yoksun olma durumu.
DANDİZM:Yapmacık üslup.Bu üslup sanatçıların
taklit edilmemek amacıyla kullandıkları üslup.
DARAYAK:Âşık edebiyatında kafiye olma olasılığı
düşük sözcükler. Âşıkın karşılaşma ya da atışma sırasında en azından dört ayak
kafiye bulması gerekir. Diğer âşık da aynı ayakta dört sözcük söylemek
zorundadır. Darayak bu durumda işe yarar. “Darkapı” olarak adlandırılır.
DARB-I
MESEL:Meydana
gelen bir durumu, olayı bir örnekle anlatmakta kullanılan kalıplaşmış, anlamlı
sözler. “Durûb-ı emsâl” diye de adlandırılır.
DEKADAN:Fransa’da, 19. yüzyılda natüralizime kaşı
çıkan simgecilik akımına öncülük eden sanatçılara verilen ad.
DENEME: Bir yazarın, herhangi
bir konu üzerinde, özel görüş ve düşünüşlerini iddiasız, kesin hükümlere
varmaksızın anlattığı eser. Herhangi bir konuda yeni ve kişisel görüşlerle
bezenmiş bir anlatım içinde sunulan düz yazı türü.
DESTAN: Toplumların vicdanında derin izler
bırakmış bir olayı, özellikle de kahramanlık olaylarını manzum olarak anlatan,
en eski edebiyat türü.
DEVR ya
da DEVİR: Tasavvufa
göre yaratılış ve sona eriş arasındaki safhaları anlatan sistem. Tasavvufçular
bu sistemi bi daireye benzettikleri için bu isim verilmiştir.
DEVRİKLEME:Sözcüklerdin cümle içinde olağan sıralanış
biçimlerine uymayan kullanımı.
DEVRİYE:İnsanın ve evrenin Tanrı’dan gelip tekrar
Tanrı’ya dönmesi görüşünü temel alan devir kuramını anlatan şiirlere verilen
isim.
DEYİŞ: Türk halk edebiyatında hece vezniyle
söylenen şiirler. Türkü, destan, koçaklama, güzelleme, taşlama, nefes, koşma,
tekerleme türlerinin hepsine deyiş adı verilir. “Deme” sözcüğü de kullanılır.
“Deme” daha çok Alevî şairlerin tarikatlarıyla ilgili konuları işleyen
şiirlerine kendilerince verilen ad.
DEYİŞME:Halk edebiyatında âşıkların karşılıklı
şiir söylemesi. “Atışma” da denir. En az iki âşık kendi kendilerine ya da
bilirkişiler ve dinleyiciler karşısında belli kurallar çerçevesinde şiir yarışı
yaparlar. Birbirlerini denerler, ustalıklarıyla öne çıkmaya çalışırlar.
DİBÂCE:Çoklukla mensur, bazen de manzum eserlerin
başında yer alan, eserlerin yazılış nedenini açıklayan başlangıç kısmı. “Önsöz,
mukaddime, medhal, sözbaşı, başlarken, birkaç söz” gibi sözcükler de dibâce
karşılığıdır.
DİDAKTİKŞİİR: Öğretici,bilgi verici şiir
türü.
DİDAKTİK:Amacı bir şey öğretmek olan eser.
DİPNOT:Yazarın yararlandığı kaynakları ve
alıntıları metnin geçtiği yerlerde belirtmesi.
DİVAN:Divan edebiyatında
şairlerin belli bir düzene göre şiirlerinin toplandıkları yapıt.
DİYALOG:İki kişinin karşılıklı konuşmasını
tanımlayan Yunanca sözcük. Roman, hikâye, tiyatro gibi türlerde kahramanların
karşılıklı konuşmalarının olduğu gibiyazılmasını ifadeeder. En çok dram türünde
görülür ve üsluba canlılık katar. Devrik cümleler kullanmaya elverişlidir.
Eflatun’un diyalogları ünlüdür.
DİZİN:Genellikle öğretici içerikli yapıtların ve
kitapların sonuna koyulan kimi terimleri alfabetik bir düzenle veren ya da
gösteren dizelge.
DOĞALCILIK
(NATÜRALİZM):19. yy
sonu ve 20. yy başında etkili olmuştur. Edebiyatta gerçeklik geleneğini daha da
ileri götüren doğalcılar, gerçekleri ahlâksal yargılardan, seçici bir bakıştan
uzak bir anlatımla ve tam bir bağımlılıkla anlatmayı amaçlar. Doğalcılık,
bilimsel belirlenimciliği benimsemesiyle gerçeklikten ayrılır. Doğalcı
yazarlar, insanı ahlâksal ve akılsal nitelikleriyle değil, fizyolojik
özellikleriyle ele alır. Doğalcı yaklaşıma göre, çevrenin ve kalıtımın ürünü
olan bireyler, dıştan gelen toplumsal ve ekonomik baskılar altında ezilir,
içten gelen güçlü içgüdüsel dürtülerle davranırlar. Yazgılarını belirleyebilme
gücünden yoksun oldukları için yaptıklarından sorumlu değildirler.
DOLAYLI ANLATIM:Roman, öykü gibi edebiyat türlerinde
olayların yazar tarafından anlatılması.
DOLAYSIZ
ANLATIM:Söylenenlerin biçimsel değişikliğe
uğratılmadan, sözün söylendiği biçimde aktarılması
DRAM: Hem acıklı hem de gülünç olayları
bir arada veren tiyatro türü.
DRAMA:Sahnelenmek için yazılan, olayları oluş
hâlinde ve karşıt oluşların çatışmalarıyla geliştirip gösteren yapıt.
DRAMATİK
ÖRGÜ:Tiyatro
eserlerindeki olay örgüsü.
DRAMATİK
ŞİİR:Korkunç
bir olayı tiyatro şeklinde anlatan şiir.
DRAMATİK: Dram ile ilgili; çok
acıklı, heyecan verici olan. Tiyatroda temsil edilmek üzere yazılan eser.
DURAK:Heceyle yazılan
şiirlerde, dizelerin belli yerlerinde durulan
kısım.
DÜBEYT:“İki beyit”
anlamındadır. Divan edebiyatındaki rubai türünü belirtmek için kullanılır.
DÜZ
DEĞİŞMECE:Mecaz-ı
Mürsel denilen söz sanatı, ad aktarması. Benzetme amacı güdülmeden bir sözün
başka bir söz yerine
kullanılmasıdır.
DÜZ
YAZI ŞİİR (MENSUR ŞİİR):Ölçü, uyak gibi kurallara uymadan, konuşma dilinin
havası içinde yazılan bu şiir edebiyatımızda ilk kez 20. yy. başında Halit Ziya
Uşaklıgil tarafından denenmiştir.
--E –
EDA:Söz ve yazıdaki ifade şekli, üslup tarzı,
anlatış yolu.
EDEB-İ
KELÂM:Acı,
hoş olmayan, ayıp, çirkin, kaba veya uğursuz sayılan şeyleri kendi adlarını
söylemeden başka sözle ifade etmek. Buna “asalet” ve “mümtaziyet” adları da
verilir. Edeb-i kelâm bir düşünceyi, bir olayı incelik, asalet ve nezaketle
ifade etmek için anlam, kendine ait olmayan kelimeyle karşılanır.
EDEBİYAT-I
CEDİDE: Servetifünun
dergisi çevresinde oluşan edebî topluluk
EDİSYON
KRİTİK:Eleştirel
basım. Farklı nüshaları bulunan yazma veya matbu eserlerin aralarındaki
ayrılıklar tespit edilerek aslına en uygun şeklinin oluşturularak
yayımlanmasıdır. Farklar dip notlar halinde gösterildiği gibi açıklayıcı
bilgiler de verilebilir.
EFSANE: Tarihsel olayları, akıldışı
açıklamalarla anlatan masallar, halk hikayeleri.
EGLOG:Çoban şiiri. Birkaç çobanın aşk, kır
hayatının güzellikleri üzerine karşılıklı konuşmaları biçiminde yazılır. Latin
edebiyatında gelişen bu şiir türü genellikle Batı edebiyatında görülür. Bir
olaya dayandığı ve karşılıklı kişileri konu aldığı için küçük bir piyesi
andırır. Eglog, Türk edebiyatında kullanılmayan bir türdür.
EGZOTİK
YAPIT: Uzak ve yabancı
ülkelerin geleneklerini, yaşama biçimlerini anlatan yapıt.
EGZOTİZM: Yabancı ülkelerin gelenek ve yaşama
biçimlerini yansıtan, o ülkelere özgü manzaralarla donatılmış yapıtlar için
kullanılan bir tanımlamadır.
EĞRETİLEME
(İSTİARE): Bir benzetmede
benzeyen veya benzetilenden biriyle yapılan söz sanatı.
EKSPRESYONİZM
(DIŞAVURUMCULUK): Empresyonizme tepki
olarak doğan edebiyat akımı.
ELEŞTİREL
GERÇEKLİK: Toplumsal gerçekleri eleştirel bir
yaklaşımla ele alan, insanı toplumsal ilişkileriyle yansıtmaya amaçlayan
edebiyat yönelmesi.
ELEŞTİRİ: Bir sanat eserinin
gerçek değerini belirtmek amacıyla yapılan inceleme. İncelemek suretiyle o eser
hakkında değer yargısına varılan yahut sanat ve edebiyat alanında yol gösterici
yazı.
ELGAZ:Bilmece anlamına gelen “lügaz” kelimesinin
çoğulu.
ELİFNÂME:Genellikle mısra başlarındaki kelimelerin
ilk harflerinin alt alta elif’ten ye’ye kadar alfabetik tarzda devam etmesi ile
meydana gelen şiir. Divan ve halk edebiyatımızın ortak mahsulleri arasında yer
alır. Dini-tasavvufi ve din dışı konularda örneklerine de rastlanır.
EMOSYANALİZM:Sanat ve edebiyat eserlerinde duyguya önem
veren estetik anlayış.
EMPRESYONİZM
(İZLENİMCİLİK): 19. yüzyılın
sonlarında doğan, dış dünyanın bıraktığı etkileri, izlenimleri olduğu gibi
yansıtmayı amaçlayan edebiyat akımı.
ENELHAK:“Ben Tanrı’yım” anlamına gelen Enelhak,
evrendeki tüm varlıkların bir ve bütün olduğuna inananların, Tanrı’yı
gönüllerinde, kendi benliklerini de duyumsayanların, özellikle tasavvuf
uluların kullandığı bir sözcüktür.
ENTİZM
(İÇTENLİK):İnsan
ruhunun gizli sırların içtenlikle anlatma eğilimi. Bu sanat anlayışına sahip
edebiyatçılara “entimist” denir.
ENTONASYON: Cümlede heceler, kelimeler ve daha büyük
anlamlı gruplar üzerindeki seslerin alçalıp yükselmesi. Konuşmacının anlatmak
istediği anlama yardımcı olur. Dinleyiciyi duygulandıran, heyecanlandıran,
coşturan özellikler taşır. Cümlenin yapısına göre değişiklikler gösterir. Bazen
cümlelerin anlamını da belirler.
EPİFONEM:Bir sözlü ya da yazılı esrelerde anlatılan
hikmetin bir sözle son bulması.
EPİGRAF:Bir yapının özelliklerini belirten ve
genellikle bir plaka üzerine binanın ön yüzüne iliştirilen yazıya bir kitabın,
bir kitabı meydana getiren bölümlerin başına konan, o kitapta veya bölümdeki
yazıları özetler mahiyette sözler, şiir parçaları, atasözleri, vecizeler.
EPİGRAFİ:Yazıtları inceleyen bilim.
EPİGRAM:Eski Yunan’da mezar taşlarına yazılan kısa
ve epik nazım şekli. Romalılarda çok kısa hiciv manzumesi.
EPİK : Kahramanlık ve
yiğitlik konularıyla ilgili olan.
EPİK
ŞİİR:Yiğitlik,
kahramanlık savaş temalarını işleyen şiir
türü.
EPİK
TİYATRO:Seyirciye
toplumsal bilinç kazandırmak, onu uyarmak, çevresindeki yolsuzlukları göstermek
amacında olan, öncülüğünü alman tiyatro yazarı Bertold Brecht’in yaptığı
tiyatro türü.
EPİLOG: Son deyiş.
EPİZOT:Hikâye, roman veya şiirde ana konuya bağlı
ikinci derecede olay; müzikte temaları birbirinden ayıran serbest yazılmış
bölümler; tiyatroda bir aksiyona katılmış ikinci derecede bir aksiyon; Yunan
trajedisinin unsurlarını meydana getiren diyaloglu bölümlerin her biri. Bu
bölümler modern tiyatroda perde adıyla bilinir.
EPOPE:Kahramanlık konusunu işleyen uzun şiirler.
Kelimenin aslı “konuşma, nutuk, sohbet” anlamına gelen Yunanca epospoien’e
dayanır.
ESTETİK:Güzelliği ve güzelliğin insan ruhundaki
etkilerini inceleyen bilim ve bilgi dalı.
EŞHAS:Şahıs kelimesinin çoğulu. Eskiden tiyatro
eserlerinde ve romandaki kahramanlara veya kadroya bu ad verilirdi.
ETİMOLOJİ:Kelimelerinin hangi kökten geldiğini
inceleyen bilim.
EZGİ: Belli bir kurala göre
oluşturulan ses dizesi, beste.
--F –
FABL: Kahramanları hayvan,
bitki ya da eşya olan; bunların insan gibi konuşturulmasıyla oluşan ders verici
yazı. Genelde manzum
yazılardır.
AHRİYE:Kasidede, divan şairinin kendisini övdüğü
bölüm.
FARS:Toplumdaki
düzensizlikleri alaylı anlatımla yeren bir oyun, halk komedisi. Ayrıca İran’ın
güneybatısında yaşayan halk veya bu halkın soyundan olan kimse
FECRİATİ:Ahmet Haşim ve
arkadaşlarının 1908’de oluşturduğu edebiyat topluluğu.
FEERİ:Kahramanları melek, cin, şeytan… gibi
varlıklardan meydana gelen masalların oyunlaştırılmış biçimi.
FIKRA: Gazete çevresinde
gelişen ve günlük sorunlar hakkında, yazarın kişisel görüş ve düşüncelerini
belirten öğretici metin türü.
FONTETİK
SANATLAR: Ses
unsuruna dayanan sanatlar.
FÜTÜRİZM: İtalyan şairi
Marinetti’nin 1909’da Fransa’da ortaya koyduğu edebiyat
akımı.
-G –
GAZEL: Beyit sayısı 5 -15
olan, ilk beytinin dizeleri birbiriyle, sonraki beyitlerinin ikinci dizeleri
birinci beyitle kafiyeli, genellikle lirik konularda yazılan divan şiiri nazım
şekli.
GİRİZGAH:Kasidelerle,
başlangıçtan sonra asıl konuya geçmek için söylenen beyit.
GÜNLÜK: Günü gününe saptanmış
olaylar, duygular, düşünceler ve izlenimlerden oluşan öğretici metin türü,
jurnal.
- H -
HAMSE:Beş mesneviden oluşan
yapıtlar topluluğu.
HATIRA
(ANI): Bir
kimsenin kendi başından geçen olayları veya tanık olduğu olay ve olguları;
gözlemlerine, izlenimlerine, bilgilerine dayanarak kimi zaman kişisel
duygularını ve düşüncelerini de katarak anlattığı yazı türü.
HECE
ÖLÇÜSÜ: Dizelerdeki hece
sayısının eşitliğine dayanan, halk şiiri ölçüsü olarak bilinen millî ölçümüz.
HİCİV:Bir kişiyi veya
toplumsal bozuklukları yerme amacıyla yazılan şiir.
HÜSN-İ
TALİL: Bir olguyu gerçek
nedeniyle değil de hoşa giden başka bir nedenle açıklama sanatı.
- İ -
İÇ
KAFİYE: Bir dizenin içinde
fazladan yapılan, nesirdeki karşılığı “seci” olan uyak.
İKİNCİ
YENİ: “Garipçiler” (Birinci
Yeniler)e tepki olarak doğan şiir
akımı.
İLAHİ: Allah aşkını, dinî,
tasavvufi duyguları konu alan, genellikle 3 -7 dörtlüklerden oluşan, Tekke
edebiyatı nazım
türüdür.
İMALE:Ölçü gereği aruzda
açık heceyi kapalı okuma.
İMGE: Zihinde tasarlanan ve
gerçekleşmesi özlenen şey, düş, hayal, hülya. Günlük hayatta yaşanması mümkün
olmayan şeyler.
İNTAK:İnsan dışı varlıkları insan gibi
konuşturma sanatı.
İSTİFHAM:Soru sorma sanatı. Bu
tür sorularda genellikle cevap beklenmez.
- K -
KAFİYE (UYAK): Dize sonlarında anlam
ve görevleri farklı ses benzerliği.
KASİDE: Divan şiirinde
genellikle din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan, kafiye düzeni
gazelle aynı olan beyit sayısı çoğunlukla 33 ile 99 arasında değişen nazım
şekli.
KAVUŞTAK: Şarkı ve
türkülerde tekrarlanan dize, nakarat.
KIT’A: En az 2, en çok 12 beyitten oluşan,
divan şiiri nazım biçimi
.
KİNAYE:Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlama
gelebilecek şekilde kullanarak yapılan söz sanatı.
KLASİSİZM:17. yüzyılda Avrupa’da
gelişen, eski Yunan ve Latin edebiyatları geleneğine bağlı, kuralcı edebiyat
akımı.
KOÇAKLAMA:Yiğitlik, kahramanlık
temalarını işleyen koşma türü.
KOMEDİ:İnsanların ve olayların gülünç yanlarını
ortaya koyan tiyatro türü.
KOŞMA: Dörtlükler halinde ve
11’lik hece ölçüsüyle yazılan; aşk, sevgi, tabiat, kahramanlık, güzellik gibi
konuları işleyen; halk edebiyatının yaygın nazım şekillerinden biri.
KOŞUK:İslamiyet’in kabulünden önceki Türk
edebiyatındaki aşk, doğa temalarını işleyen şiir türü.
KURMACA : Gerçekleşmediği halde,
gerçekleşmiş gibi tasarlanarak yazılan edebî metin.
- L -
LİRİK
ŞİİR:Kişinin
içten gelen duygularını coşkulu bir dille anlattığı şiir türü.
LİRİK:Duyguların
coşkunluğuyla ilgili olan edebî ürünler.
LÜFF Ü
NEŞR:Bir
beyit içinde iki ya da daha çok şeyi andıktan sonra onlarla ilgili şeyleri
sıralama sanatı.
LÜGAZ: Şiir biçiminde
oluşturulan bilmece.
- M -
MAHLAS: Kimi şair ve
yazarların yapıtlarında kullandıkları takma ad. Özellikle divan edebiyatı
şairleri tarafından kullanılmıştır.
MAKALE: Bir sonuca varmak
amacıyla herhangi bir konuda bir düşünceyi, görüşü açıklamak, savunmak ya da
bilgi vermek için kanıtlara, belgelere dayanılarak yazılan yazı.
MAKTA: Gazel ya da kasidenin
son beyti.
MANİ:Çoğunlukla 7’li hece
kalıbıyla söylenen, anonim halk edebiyatının en yaygın nazım
biçimi.
MANZUM: Şiir biçiminde
yazılmış olan.
MANZUME: Alt alta sıralanmış
mısralardan oluşan, her mısrası büyük harfle başlayan, sanatsal bir değer
taşıma zorunluluğu olmayan, ölçülü ve kafiyeli metinlerdir. Manzumelerde
duygudan ziyade olay ön plandadır.
MASAL:Hayalî olayları
anlatan olağanüstü ögelerle bezenmiş, anonim nitelik taşıyan halk edebiyatı
ürünü.
MATLA:Gazel ya da kasidenin
ilk beyti.
MAZMUN:Belli bir kavramı
anlatan, onu düşündürüp çağrıştıran kalıplaşmış söz ve benzetmeler.
MECAZ:Bir sözcüğün gerçek
anlamının dışında kullanılması.
MEDDAH:Geleneksel Türk
Tiyatrosu’nda taklitlerle hikayeler anlatan halk sanatçısı. Tek kişilik
tiyatro çeşidi.
MEKTUP: Bir kişiye, topluluğa
ya da kuruma bir şey bildirmek için, kompozisyon ve üslup niteliklerine dikkat
edilerek yazılan yazı.
MELODRAM: İlkçağlarda, özellikle
eski Yunan’da kimi bölümlerinde müzik çalınan, yer yer şarkılar serpiştirilmiş
sahne yapıtı.
MENKIBE: Din
büyüklerinin, ermiş kişilerin hayatlarını, yaptıkları olağanüstü işleri dile
getirip anlatan öykülere verilen
ad.
MENSUR
ŞİİR: Ölçü
ve kafiye kullanılmamış, düz yazı biçiminde yazılmış duygusal
yazı.
MENSUR:Düz
yazı
MERSİYE:Bir kişinin ölümünden
duyulan acıyı konu edinen divan şiiri nazım türü.
MESNEVİ:Her beytinin dizeleri
kendi arasında uyaklı olan, divan şiirinin en uzun nazım
şekli.
MISRA
(dize) : Manzum metinleri
oluşturan satırlardan her biri.
MİTOLOJİ:Tarih öncesine ait
efsaneleri, masalları inceleyen bilim.
MİZAHÎ:Güldürme amacı güden,
gülmece niteliği taşıyan.
MONOGRAFİ:Herhangi bir konu
üzerinde özgün bir görüşme yapılan, ayrıntılı, derinlemesine
inceleme.
MUAMMA:Belli kurallara uyarak
bir insan adı çıkacak biçimde düzenlenmiş manzum
bilmece.
MUAŞŞER:Divan şiirinde on
dizelik bentlerden oluşan nazım biçimi.
MUHAMMES:Divan şiirinde her
bendi beş dizeden oluşan nazım biçimi.
MUKABELE: Aralarında tezat ve
karşıtlık bulunan kelime, tamlama ve sözleri bir arada kullanmak.
MUKATTA: Arap alfabesinde
kendisinden sonra gelen harfle bitişmeyen harfler (elif, dal, zel, re, ze, vav)
kullanılarak söylenilen söz.
MUKTEZA-YI
HAL: Uslüpta zamana, yere,
duruma ve hitap edilen kişilere göre dili ayarlama, sözün söylendiği yerin,
zamanın gerçek ve gereklerine uygun olması. Mukteza-yı makam , itibar-ı münasib
sözleri de aynı anlamda kullanılır.
MURABBA: Divan edebiyatında dörder dizelik
bentlerle kurulan nazım biçimi.
MURASSA: Nesirde iki ibarenin,
nazımda ise iki mısranın kelimelerinin sayıca denk, karşılıklarıyla vezin ve
kafiye bakımından birlik olması.
MUSAMMAT: Ölçüsü aynı olmak
koşuluyla dört, beş, altı, yedi…dizeli bentlerden oluşan nazım biçimi.
MUSAMMAT
GAZEL: Dize
ortasında iç uyağı bulunan, dizenin ortası ile sonu kendi arasında uyaklı olan
gazeller. Bu tip gazellerde beyitler ortadan bölünüp alt alta dörtlük
oluşturacak biçimde yazılacak olursa ( abab / cccb / dddb …) şeklinde uyaklı
kıtalar meydana gelir.
MUSARRA: Mısraları birbiri ile
kafiyeli olan beyitlerdir. ‘Beyt-i musarra’ da denir. Gazellerin ilk
beyitleri (matla) musarradır. Her mısrası aynı kafiyede olan şiirlere de
‘musarra’ denir (musarra tuyuğ gibi). Bu şekilde düzenlenen şiirlerin bir
başka adı müselseldir.
MUTABAKAT: Anlatım içinde
kullanılan kelime ve değimlerin içeriğe uygun seçilmesi. Karşıtı mübayet’tir
(aykırılık, zıtlık).
MUVAZENE
(ölçülü, dengeli): Nesirde seci, nazımda
kafiye yerindeki sözcüğün yalnız vezin bakımından eşit olması.
MÜBALAĞA
(abartma):Anlatıma
ahenk katmak için bir şeyi olduğundan fazla veya az gösterme
sanatıdır.
MÜLEMMA: Bir şiirin bazı
mısraları, bölümleri veya bir mısranın bazı sözcüklerinin değişik dillerde
yazılması. Divan edebiyatında Arapça, Farsca, Yunancanın Türkçe ile birlikte
kullanıldığı şiirler yazılmıştır. Tanzimat’tan sonra bu dillere Fransızca da
eklenmiştir.
MÜNŞEAT:Divan edebiyatında
değişik konularda mensur yazı veya mektupların bir araya getirildiği dergiler.
Divan edebiyatında edebî değeri olan yazılar bir defterde toplanır ve
meraklıları okurdu. Münşeatlardaki nesirlerde konu birliği aranmaz. Bu
eserlerde çeşitli tarih belgeleri yanında edebî metinler ve özel mektupların
bir araya getirildiği görülür. ‘Münşeat-ı Feridun Bey, Nergisi ve Veysi’nin
münşeatları ünlüdür. Son münşeat örnekleri arasında Münşeat-ı Akif Paşa
önemlidir.
MÜNŞİ: Sanatlı düz yazı yazan
kişiler. Münşilerin yazılarını topladıkları dergi ise ‘münşeat’tır.
MÜNTAHABAT: Seçilmiş şeyler
demektir. Genellikle aynı türde kaleme alınmış bir veya daha fazla yazarlara
ait yazılar arasından yapılan seçmelerle meydana getirilmiş eser; seçmeler,
antoloji.
MÜRSEL
MECAZ (düz değişmece) : Benzetme amacı güdülmeden ya da benzetme
ilgisi bulunmaksızın bir sözün başka bir söz yerine kullanılması sanatı.
MÜSEBBA: Divan edebiyatında her
bendi yedi dizeden oluşan nazım biçimi.
MÜSEDDES: Divan şiirinde altı
dizelik bentlerden oluşan nazım biçimi.
MÜSEMMEN: Divan şiirinde sekiz
dizelik bentlerden oluşan nazım biçimi.
MÜSTEŞRİK: Doğulu milletlerin
tarih, din, dil, edebiyat ve kültürlerini araştırıp inceleyen Batılı bilginler.
‘Şarkiyatçı, oryantalist, doğubilimci’ kelimeleri de aynı anlamda kullanılır.
MÜSTEZAT: Sözcük anlamı
artmış,çoğalmış demektir. Edebiyat terimi olarak gazelin her dizesine,
kullanılan aruz ölçüsüne uymak koşuluyla bir kısa dize ekleyerek oluşturulan
nazım biçimi anlamında kullanılmaktadır.
MÜŞAKELE: Birden fazla anlamı
olan sözcüklerin ard arda gelecek şekilde, iki anlamı ile kullanılması, birinin
söylediği bir sözü bir başkasının değişik anlama gelmek üzere tekrarlaması.
Karşılıklı konuşan iki kişiden birinin gerçek veya mecazi anlamda söylediği bir
sözü, diğeri başka bir düşünceye yanıt olacak şekilde tekrarlar. Birinci anlamı
gerçek olursa çoklukla ikinci kullanıştaki anlamı mecazidir.
MÜTAKARRİN: Kafiyeli, birbirinin
peşinden gelen ve iki kafiyeli olan şiir.
MÜTEKERRİR: Murabba, muhammes,
müseddes gibi nazım şekillerinde bendlerin sonlarında tekrarlanan mısra veya
beyitler.
MÜZDEVİC: Murabba, muhammes,
müseddes ve benzeri nazım şekillerinde bendlerin sonundaki mısraların birinci
bend ile kafiyeli olması.
-N –
NAAT: Konusu Hz. Muhammed’i
övmek, ona yalvarıp ondan şefaat dilemek olan kaside.
NAKARAT: Şiirde bentlerin
sonunda tekrarlanan mısra veya mısralar. Bu bölüm, anlam bakımından her bendi
şiirin ana duygusuna bağlar. Şiirin nakarat bölümlerinde ifade olunan duygu ve
düşünce etrafında gelişmesini sağlar. Nakarat, halk şiirinde ‘bağlama’ veya
‘kavuştak’ diye bilinir. Sözlü musiki eserlerinde aynı söz ve ezgi ile tekrar
edilen bölüm de nakarattır.
NAME: Mektup, kitap, risale,
ferman gibi anlamlar taşıyan bir kelime. Eskiden kitap türü olarak çok kullanılmıştır.
“Kıyafetname, kabname, Hamzaname” gibi. Resmi nitelikteki kâğıt ve mektuplar da
name diye bilinirdi.
NATÜRALİZM:1897’de Fransa’da
ortaya çıkan, gözlemle birlikte bilimsel deneyi de uygulayan edebiyat
akımı.
NAZIM
BİRİMİ: Manzume ve şiirlerde,
anlam bütünlüğü gösteren, yapıyı oluşturan, kendi içinde bağımsız dize veya
dizeler topluluğu.
NAZIM
ŞEKLİ: Mısra sayısı, birim
sayısı, kafiye ve ölçü bakımından belli özellikler gösteren manzum yapı.
NAZIM: Belli bir ölçüye ve
kafiye düzenine bağlı mısralarla oluşturulan anlatım şekli.
NAZİRE: Bir şairin şiirine başka bir şair
tarafından aynı şekil, vezin, kafiye ve redifle yazılan şiir. Divan edebiyatı
nazım türüdür. Kelime Arapca “eş, değer” anlamlarındaki nazir’den gelir.
“Nazire yazma, tenzir, tanzir etme” diye de anılır. Nazire geleneği Türk
edebiyatına İran edebiyatından geçmiştir. İranlı şairler nazireye “cevab” adını
verirler. Alay ve şaka yollu yazılmış nazirelere ‘tehzil’ veya ‘hezl’
denir.
NEFES:Özellikle Bektaşi
ozanlarında yazılan, Bektaşi törenlerinde makamlarla okunan, temaları Bektaşi
inanışlarını içeren manzumelere verilen ad. Nefes tekke edebiyatının bir nazım
türüdür.
NEO-KLASİSİZM:20. yüzyılın
başlarında sembolizme tepki olarak doğan, klasik söyleyişi canlandırmayı
amaçlayan sanat ve edebiyat akımı. Türk edebiyatında, bu akımın en güçlü
temsilcisi, Yahya Kemal Beyatlı’dır. Yahya Kemal’in şiirleri,biçim yönünden
eski, öz yönünden yenidir.
NESİP:Kasidede tasvir
yapılan bölüm.
NESİR
(düz yazı): Duygu, düşünce ve
hayallerin dilbilgisi kurallarına uygun cümleler içinde anlatılması şeklindeki
edebî eser.
NESNELLİK: Yazarın, kendisini
anlatımın dışında tutması, başka bir deyişle kendisini anlatıma katmaması;
nesneleri, kişileri kendi öz nitelikleriyle yansıtması durumu.
NİHİLİZM: Hiççilik.
NİNNİ: Ölçü ve uyak yönünden
maniye benzeyen, genellikle çocukları uyutmak için özel bir ezgiyle söylenen
anonim halk edebiyat
ürünü.
-O –
OLAY
ÖRGÜSÜ: Okuyucuda veya
dinleyicide estetik bir etki uyandırmak amacıyla konuyu oluşturan olayların
birbiriyle bağlantısına verilen ad.
OLAY: Öykü, roman, masal,
anlatı gibi edebiyat ürünlerinde konuyu geliştiren, boyutlandırıp akışını
sağlayan olguların bütünü.
OPERA
KOMİK: Dokusunda acıklıyla
gülüncü barındıran müzikli oyun.
OPERA:Orkestra eşliğinde
oynanan, acıklı olayları anlatan, besteli oyun.
OPERET:Seyirciyi eğlendirmek
için gösterilen, konusunu daha çok gülünç olaylardan alan müzikli oyun.
ORATORYO:Kutsal konuları
işleyen, oyun ögesi bulunmayan, bestelenmiş manzume.
ORHUN YAZITLARI:8. yüzyılda
Göktürklerce dikilen ve Türk edebiyatının ilk yazılı belgesi sayılan
anıtlar.
ORTA
OYUNU: Sahne olarak kabul
edilen ve etrafı seyircilerle kuşatılmış bir alanda, belirli bir konu
doğrultusunda fakat yazılı bir metne bağlı kalınmaksızın, dekorsuz, suflörsüz
ve karşılıklı konuşmaya dayanan halk tiyatrosu.
OTOBİYOGRAFİ:Bir kişinin kendi
hayatını kendisinin yazmasıyla ortaya çıkan yapıt.
OTOGRAF: Yazarın kendi el
yazısı. Eskiden hatt-ı dest (el yazısı) deyimi kullanılırdı.
OYUN: Sahnede oynanmak
amacıyla yazılmış yapıtlara verilen ad.
OZAN: Kopuzla türkü söyleyen en eski Türk
şairleri. Osmanlı döneminde halkı şairleri için kullanılırdı. Âşık sözünün
karşılığı olduğu gibi meddah anlamını da taşıyordu. Ozanların toplumda önemli
yerleri vardı. Beylerin huzurunda, dini törenlerde elindeki kopuzunu çalarak
kahramanlık destanları okurlar, halk arasında kıssa söylerlerdi Memluk
ordusunun mızıka takımında ozan denilen çalgıcılar olduğu tarihî kaynaklarda
yazar. Selçuklular da da benzer durum görülür.
-Ö-
ÖĞRETİCİ
TÜR:Genel
bağlamda öğretme, bilgilendirme amacıyla ortaya konan tüm ürünleri adlandırmak
için kullanılır.
ÖNDEYİŞ: Bir yazınsal yapıtta
ya da tiyatro ürünlerinde asıl konudan önce geçenleri özetleyerek verilen
bölüm, prolog.
ÖN SÖZ: Bir yapıtın hangi
amaçla, nasıl bir yöntemle hazırlandığını belirtmek için yapıtın baş tarafına
yazarın koyduğu kısa yazı.
ÖRNEKSEME: Dilde yeni bir sözcük
yaratmada tutulan yol.
ÖRTMECE: Doğrudan doğruya
söylenmesi uygun olmayan bir olguyu, dümdüz anlatma ya da söyleme yerine
dolaylı biçimde anlatma yolu.
ÖYKÜ:Gerçek veya gerçeğe
uygun olayları, kişi, zaman, mekâna bağlı anlatan kısa yazı,
hikaye.
ÖZ ŞİİRCİLER: Cumhuriyet dönemi Türk
şiirinde özellikle 1930’lardan sonra şiirde ses güzelliğine önem veren, anlamı,
anlatmayı arka plana atmayı tercih eden şairleri anlatmak için kullanılır.
Öncüleri Ahmet Haşim ve Yahya Kemal Beyatlı olmuştur.
ÖZENTİ: Anlatımda doğallıktan
kaçınma, yapmacık olma durumu.
ÖZETLEME: Konuşulanların
anlatılanların ya da okunanların ayrıntısız bir biçimde, ana çizgileriyle
belirtilmesi işi.
ÖZLEŞTİRME: Türkçenin, yabancı
dillerden türlü nedenlerle aldığı yabancı kökenli sözcüklerin yerine Türkçe
sözcük bulup bunları yabancı sözcüklerin yerine geçirme işi.
-P –
PANTEİZM: Evrenle Tanrı’nın tek
bir şey olduğunu, evrenin tanrıdan tanrının evrenden ayrı bir yönü, ayrı bir
varlığı bulunmadığını ileri süren düşünüş biçimi.
PARNAS:1850 yılında Fransa’da kimi ozanlarca
romantik akımın aşırı duyarlığına bir tepki olarak başlatılan, şiirde kişisel
duyguları değil, ustalığa ve ölçülü oluşa önem veren okul.PARNASİZM:Romantizmin aşırı
duyarlığına tepki olarak çıkan, şiirde kişisel duygulara değil ustalığa önem
veren akım, realizmin şiire yansımış biçimi.
PARODİ:Ağırbaşlı, ciddi bir yapıtın tümünü ya da
bir bölümünü, biçimsel özelliklerini koruyarak onu yeni bir özle işleten yapıt.
PARTİŞ:Bir yazarın dil ve anlatım özelliklerine,
alay etmek amacıyla onu anımsatan, çağrıştıran bir biçimde öykünme.
PASTORAL
ŞİİR: Çoban
ve kır hayatını konu edinen
şiir.
PASTORAL:Çoban ve kır hayatını, köylerdeki yaşayış
şeklini anlatan şiir. Grekler’in “bukolik” dedikleri bu türü Edebiyat-ı
Cedideciler, eş’ar-ı raiyane (çoban şiirleri) diye adlandırmışlardır. Pastoral
şiir, süsten, kelime oyunlarından, yapmacıktan uzak sade bir dille yazılır.
Eski Yunan edebiyatında Theokrites ile Latin edebiyatında Virgillius, pastoral
şiirin ilk ve en güzel örneklerini vermiştir.
PELTEKNAME:Kekeleme şiiri. ”Lisan-i pepegi” adı da
verilir. Halk edebiyatı nazım şeklidir. Âşık, kelimelerin ilk hecelerini, bazen
de kelimelerin çoğunluğunu kekeleyerek söyler. Bu tekrarlar ölçüye
dâhildir.
PERDE:Tiyatro yapıtlarında, oyunun belli başlı
bölümlerine verilen ad.
PESİMİZM:Kötümserlik
PİTORESK: Durumu ve görünüşü resim konusu olmaya
değer söz ya da yazı.
PLASİTK
SANATLAR: Nesnelerin değişik
şekillerde işlenmesiyle oluşturulan, üç boyutluluk ve hacimlilik özellikleri
gösteren mimari, resim, heykel gibi görsel sanatlar.
POETİKA:Şiir üzerine düşüncelerin ve teorilerin
bütünü. Bu kelime eskiden Fransızca’da yalnız şiirin değil, güzel sanatların
teorisini güzelliğin felsefesini, bir bakıma estetiği ifade ederken, bugün şiir
sanatı anlamına gelen bir terim olmuştur. Batı dillerinde poetika konusuna
giren bir çok eser var. Türkçede ise, bazı şiirlerin ve grupların bildiri
niteliğindeki, genellikle savunmaya dayalı birçok ön sözü görülür. Necip Fazıl
Kısakürek’in de bir Poetika’sı var.
POTRE:Bir kimseyi fiziksel görünümü, ruhsal
durumu yönünden en belirleyici özellikleriyle betimleme; sözcüklerle onun
tensel ve tinsel resmini çizme.
PRAGMATİZM:Faydacılık.
PROLOG:Ön deyiş.
PROZODİ:Kelimelerin taşıdıkları seslerin
değerlerine ve hecelerin taşıması gereken seslere göre söylenmesi.
Tonlamaya, hecelerin vuruşuna kelimelerin uzunluk ve kısalıklarına dikkat
edilerek söylenir.
PÜRİZM:Dilde arıcılık.
-R –
RAKTA:Arap harflerine göre bir harfi noktalı,
bir harfi noktasız kelimeleri kullanarak şiir yazma.
RAMAZANİYE:Giriş bölümünde ramazanı konu alan kaside.
REALİZM:19. yüzyılın ikinci
yarısında, romantizme tepki olarak doğan akım, gerçekçilik.
REDİF:Şiirde, kafiyeden
sonra gelen, yazılışı ve anlamı aynı olan sözcüklere ya da aynı görevli eklere
verilen ad.
RİKKAT:Anlatım söylenişleri kulakta ince, hafif,
hoş etki bırakan sözcüklerin kullanılması. Sanatçı sevgi, şevkat, muhabbet,
güzellik gibi konuları anlatırken sözcükleri de uygun düşecek şekilde ince
sesle kurulanlardan seçer. Bu sözcükler “kelima-ı rahika”, taşıdıkları özellik
de “rikkat” diye adlandırılır.
RİSALE:Küçük kitap, broşür. İlim veya sanata dair
yazılar. Önceleri çoğunlukla dini konuları ele alan küçük hacimli kitaplar bu
adla anılırdı.
RİTİM:Şiirde hecelerin vurgu, uzunluk, yükseklik
gibi ses özelliklerinin,durakların düzenli biçimde yinelenmesinden doğan ses
uyumu..
ROMAN:Gerçek veya gerçeğe
uygun olayları, kişi, zaman, mekâna bağlı anlatan uzun yazılar.
ROMANTİZİM:18.yüzyılın sonlarında
Fransa’da başlayan ve klasisizme tepki olarak ortaya çıkan akım,
coşumculuk.
RÖNESANS
EDEBİYATI:Hümanizmaya
koşut olarak sanat ve edebiyatta başlayan uyanış ve yenileşme girişimleri
sonucunda ortaya konan tüm ürünlere verilen ad.
RÖPORTAJ: Bireysel ve toplumsal
bir konu veya sorun etrafında, ilgili bir kişiyle soru cevap şeklinde
oluşturulan ve genellikle gazete veya dergide yayınlanan öğretici metin.
RUBAİ:Aruzun belli
kalıplarıyla yazılan, dört dizelik divan şiiri nazım biçimi.
RÜCÜ:Divan edebiyatı söz sanatlarından. Bir
düşünceyi daha güçlü hale getirmek için, söylenen sözden vazgeçer gibi
davranılır. Espri, üzüntü, sevinç, dehşet, hayret durumlarında ifadeyi daha
güçlü ve canlı kılmak için kullanılır. Vazgeçme, döngü halinde de yapılabilir.
RUZNAME:Tanzimat’tan sonra,
“günlük” türünün benzeri eserlere verilen ad.
-S –
SADR:Bir beyitte birinci mısranın ilk parçası
ile nesirde cümlenin ilk parçası.
SAGU: Destan Dönemi Türk
Edebiyatı’nda hece ölçüsüyle yazılan halk edebiyatında “ağıt”;
divan
edebiyatında “mersiye” olarak adlandırılan şiirler.
SAKİ: Su veren, su dağıtan kişi. Divan
edebiyatında içki meclisinde şarap sunan kimse anlamında kullanılmıştır.
SAKİNAME:Sakiye (içki sunana) seslenmek yoluyla
içkiyi (çoğunlukla şarabı) ve içki meclislerini, âdetlerini, içkiyle ilgili
bütün düşünce, duygu ve kavramı bazen tasavvufi, bazen de dünyevî işleyen
şiirler. Mesnevi şeklinde yazılır. Terkib-i bend, terc-i bend veya kaside
şeklinde de görülür.
SALİYE:Divan edebiyatımızda yeni yılı kutlamak
için yazılan şiirler. Bu şiirlerde daima girilen yılın tarihini tespit eden bir
beyit de bulunur.
SALNAME:Yıllık demektir. İçinde gün ve ay bilgisi
de bulunan, kimi konularda belirli bilgiler içeren kitap.
SANAT:Bir duygunun, bir tasarımın, bir düşünce
ya da güzelliğin biçimlendirilip anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü, bu
yöntemlerle erişilen yaratıcılık.
SATİRİK
ŞİİR: Birini yermek ya da
toplumsal düzensizlikleri eleştirmek için yazılmış şiir. Bu tür şiirler; Batı edebiyatında
“satirik”, halk edebiyatında “taşlama”, divan edebiyatında “hicviye” şeklinde
adlandırılır.
SATİRİK: Bir kimseyi, bir olayı
ya da bir düşünüş biçimini yermeye, toplumun ya da düzenin aksayan, kusurlu
yanlarını iğnelemeye, alaycı bir dille anlatmaya yönelik olan.
SATRANÇ:Saz şairleri tarafından aruzun müfte’ilün
kalıbıyla ve musammat gazel şeklinde yazılan şiirler. Musammat beyitlerden
oluştuğu için, her mısra kafiyeli iki eşit parçaya bölünür. Bu parçalar alt
alta yazıldıklarında dörtlüklerden meydana gelen yeni bir şekli ortaya çıkar.
Bu şeklin şeması şöyledir: abab / cccb / dddb…
SAV: Destan Dönemi Türk
edebiyatında atasözlerine verilen ad.
SAYA:Âşık edebiyatında nesir. Mensur karşılığı
olarak da “sayalı” kullanılır. Secili (müsecca) nesre ise “ayaklı saya” adı
verilir.
SEBK-İ
HİNDİ:Divan
edebiyatında kullanılan bir üslup. Terim, “Hint tarzı, Hint üslubu” anlamına
gelir. Türk edebiyatına 17. yüzyılda İran şairlerinin etkisiyle girdi. Bu
nedenle “sebk-i İsfahani” diye de bilinir. İran edebiyatında ise Hindistan’dan
geçmiştir.
SECİ: Divan edebiyatı düz
yazısında cümlelerin ortasında ve sonunda yapılan kafiye.
SEÇKİN:Edebiyat yapıtlarında seçilen parçaları
içeren yapıt.
SEFARETNAME:Osmanlı İmparatorluğu
döneminde bazı elçilerin gittikleri yabancı ülkeleri tanıtmak amacıyla o
ülkelerde gördüklerini anlattıkları yapıtlara verilen ad.
SEHL-İ
MÜMTENİ: Çok
kolay gibi görünen, ancak benzeri söylenmeye kalkışıldığı zaman güçlüğü
anlaşılan, üstün nitelikli manzum söz.
SELASET:Bir yazıda cümle ve kelimelerin akıcı,
ahenkli, kolay ve anlaşılır olması. Selaset, sözcüklerin birbirine uygun
seçilmesiyle sağlanır.
SELH:Başkalarına ait bir şiirin anlamını alıp
kelimelerini değiştirerek yeniden yazmak. Selh intihal’in bir çeşidi
sayılır.
SELİS:Halk şiiri nazım
şekli. Aruzun fe’ilatün fe’ilün kalıbıyla gazel şeklinde yazılır. Murabba,
muhammes, müseddes şeklinde yazılmış selislere de rastlanır. Kafiye düzeni
“divan, semai ve kalenderi” nazım şekilleri ile aynıdır.
SEMAİ: Hece ölçüsünün
genellikle 8’li kalıbıyla; aşk, doğa ve insan sevgisi gibi konularda yazılan
âşık edebiyatı nazım şekli. Ayrıca halk edebiyatında aruz ölçüsüyle de yazılan
bazı şiirlere de semai
denmiştir.
SEMANTİK:Kelimelerin
anlamlarını araştıran bilim.
SEMBOLİZM:19.yüzyılda realizme tepki olarak doğan edebiyat
akımı, simgecilik. Gerçekleri değil, gerçeklerin insanda bıraktığı izlenimi ele
alır.
SERBEST
MÜSTEZAT: Hem
aruz, hem hecenin değişik kalıplarıyla yazılan bir şiir
biçimi.
SERBEST
NAZIM:Bent,
vezin ve kafiye kurallarına bağlı olmayan nazım şekli. Bentlerin, mısraların ve
hecelerin sayıları belli düzene bağlı değildir. Şair isterse kafiyeli yazar.
Bendleri sıralayabilir ve sınırlamaz. Önce Fransız sembolistlerin arasında
yayıldı. Türk edebiyatına Servet-i Funun döneminde Batı edebiyatından girdi.
Serbest nazmın uygulanışı üç aşama geçirdi:
1. Vezinli-kalifiyali serbest nazım: Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati döneminde
görülür. Mısralar bir kelimeye kadar kısaldı, kafiye belli bir kurala göre
sıralandı. Aruz veznine yer verildi, bir şiirde birkaç aruz kalıbı veya bu
kalıpların çeşitli cüzleri kullanıldı.
2. Vezinsiz-kafiyeli serbest nazım: 1925-1930 yıllarında görülmüş, 1930’dan
sonra yaygınlık kazanmıştır.Vezin bırakılmış, bir heceye kadar küçülen dizeler
kurulmuştur. Bu dizeler hiçbir dış düzene bağlı değildir. Şair belirtmek
istediği fikri taşıyan kelimeyi öne çıkarır. Büyük harfler sadece cümle
başlarında kullanılabilir.Kafiyeli mısraların arası açılarak kafiyeli örgüsü
gevşetilir.
3.Vezinsiz-kafiyesiz serbest nazım: 1940 yılından sonra yaygınlaşan bu
anlatışta vezin ve kafiye tamamen bırakıldı şiirde iç uyum önem kazandı.
SİMGE:Genel anlamda, toplumsal anlaşmaya
dayanan, anlamı önceden karalaştırılmış, belirli işaret, sembol.
SOHBET: Bir konunun ya da
düşüncenin bir başkasıyla konuşuyormuş gibi işlendiği yazı.
SOMUTLAMA:Eğretileme, benzetme,
örnekseme gibi sanatlar aracılığıyla soyut kavramların, somut anlamlı
sözcüklerle adlandırma ve anlatma yöntemi.
SONE:İlk iki bendi dörtlük, son iki bendi üçlük
toplam on dört mısradan oluşan nazım şekli. Önce İtalyan edebiyatında
kullanılmış, sonra Fransız edebiyatına, oradan da diğer Avrupa edebiyatlarına
geçmiştir. Edebiyatımızda ilk kez Servet-i Fünûn Döneminde Cenap Şahabettinin’in
sone şeklinde şiir yazdığını görüyoruz. Servet-i Fünun şairlerinin hemen hepsi
bu nazım şeklini benimser. Sone kafiye sistemi üçe ayrılır.
SÖYLEM:Konuşan ya da yazan
kişinin kullandığı, bir başlangıcı ve sonu bulunan, kendi içerisinde bir tutarlılık
ilkesine göre örgütlenmiş dil.
SÖYLEV: Bir topluluğa
düşünceler, duygular aşılamak amacıyla söylenen, uzunca coşkulu ve güzel söz,
nutuk, hitabe.
SÖZ
KALABALIĞI:Sözlü
ya da yazılı anlatımda konuyla ilgisi olsun olmasın gereksiz bir yığın sözle
anlatımı doldurma, şişirme.
SÖZ
SANATLARI: Edebi sanatlar:
Edebiyat yapıtlarını etkili ve güzel kılmak amacıyla başvurulan söz ve anlam
oyunlarının tümü.
SURNAME: Divan
edebiyatında sünnet, düğün, şenlik gibi olayları anlatan şiir şeklinde
oluşturulan yapıt.
-Ş –
ŞAHESER:Nesilden nesle geçen, benzeri yazılamayan
yüksek değerdeki edebi eser. Şaheserlerin başlıca özellikleri şöyle sıralanır:
Zengin bir kültür birikimi sonucu yazılır, her devrin okuyucusu tarafından
aranır, okunur ve taktir edilir, zamanla yayılır, ulusal ve uluslar arası
unsurlar içerir, pek çok yabancı dile çevrilir, türünde yazılan yeni eserlere
örnek olur.
ŞAİRANELİK:Özellikle şiirde belirli sözcüklerin
kullanıla kullanıla kalıplaşma, sözcüklerin duygusal ve çağırışımsal
anlatımları yönünden tazeliklerini yitirmesi durumu.
ŞARKI:Divan edebiyatında
Türklerin kattığı, dörtlükler halinde ve bestelenmek için yazılan bir nazım
şekli.
ŞATHİYE: Tanrı’yla senli benli, onunla
söyleşircesine yazılan tasavvuf edebiyatı nazım türü.
ŞEHRENGİZ: Bir şehrin
güzelliklerini anlatan eser.
-T –
TAÇ
BEYTİ: Kasidede şairin adının
geçtiği beyit.
TAHMİS:Bir gazelin
beyitlerine ücer mısra eklenerek oluşturulan şiir.
TAKTİ: Aruzla yazılmış bir
şiiri kalıplara ayırma.
TARDİYE: Muhammesin, beşinci
satırı öbürleriyle kafiyeli olmayan
türü.
TARİZ: Bir sözü karşıt
anlamını düşündürecek biçimde söyleme sanatı, iğneleme, dokundurma.
TAŞLAMA: Halk edebiyatında bir
kişiyi ya da olayı yeren şiir, hiciv.
TAŞTİR: Bir gazelin her
beytinin dizeleri arasına üçer dize eklenerek oluşturulan şiir.
TECAHÜL-İ
ARİF: Bir şairin, bildiği
bir gerçeği bilmez görünerek söz söyleme sanatı.
TELMİH: Söz arasında tarihsel
bir olaya ya da kişiliğe işaret etme
sanatı.
TEMA: Öğretici veya edebî
bir eserin bütününde (özellikle şiirde) işlenen konu, düşünce, kavram, ana
duygu.
TEMAŞA
SANATI: Meddah, orta oyunu,
Karagöz, tiyatro gibi seyirlik sanatlar.
TEMEL
ÇATIŞMA: Anlatıma dayalı edebî
metinlerde gerilimi sağlayan, olayların dayandığı asıl unsur. Eserin bütününde
işlenen temel sorun.
TENASÜP:Birbirleriyle ilgili
sözcükleri bir arada kullanma sanatı.
TERCİ-İ
BENT: Biçimsel yönden
terkib-i bentle aynı olan, vasıta beytinin her bendin sonunda
tekrarlanması yönüyle ondan ayrılan nazım biçimi.
TERDİT: Bir yazıda, sözü
okuyucunun tahmin edemeyeceği biçimde bitirme sanatı.
TERKİB-İ
BENT: Edebiyatta “hane” adı
verilen gazel biçiminde kafiyelendirilmiş 5–10 beyitlik şiir parçalarının
(genellikle 5-12 hane) “vasıta adı verilen ve sürekli değişen bir birine
bağlanmasından oluşan nazım şekli.
TERZA-RİMA: Türk edebiyatına Batı
edebiyatına geçen ve üçlükler halinde yazılan şiir çeşidi.
TEŞBİH-İ
BELİĞ: Benzetmenin, yalnızca
temel ögeleriyle yapılan söz sanatı, yalın benzetme.
TEVHİT: Divan şiirinde
Allah’ın varlığını ve birliğini işleyen kaside türü.
TEVRİYE: Birden fazla gerçek
anlamı olan bir özü iki anlama da gelecek biçimde kullanma sanatı.
TEZKİRE: Divan edebiyatında
biyografi türündeki yapıtlara verilen ad.
TİNSEL
TABAKA: Dil ile ve dile göre
oluşmuş kültürel kimliği belirleyen manevi alan. İnsan etkinliklerinin
temelinde yatan, geleneği oluşturan, dilde ve sanatta en yetkin ifadesi bulmuş
olan, insana özgü anlam dünyası.
TİRAT:Tiyatroda, kişilerin
uzun soluklu, kesintisizce yaptığı konuşma.
TİYATRO: İnsan hayatına ilişkin
bir konuyu, bir olayı kurmaca olarak sahnede gösterme, canlandırma ilkesine
dayalı sanat dalı.
TRAJEDİ:Acıklı olayları
anlatan kısa oyun,
ağlatı.
TRAJİK: Trajedi ile ilgili;
dehşetli, kaçınılması elde olmayan üzücü olaylarla ilgili; acıma duygusu
uyandıracak halde olan.
TULUAT:Yazılı metni olmayan,
kararlaştırılmış taslağı; yerine, zamanına göre oyuncular tarafından,
sahnede yakıştırılan sözlerle tamamlanan tiyatro türü.
TUYUĞ: Divan şiirine Türklerin kattığı,
maniye benzer nazım biçimi.
TÜRKÜ: Belli bir ezgisi olan
ve hece ölçüsüyle yazılan anonim halk şiiri nazım şekli.
--Ü—
ÜSLUP
(BİÇEM): Bir
yazarın kendi özgü anlatış yolu, anlatım biçimi.
--V--
VAROLUŞCULUK:II. Dünya Savaşı’ndan
sonra, Fransa’da savaşın acılarına tepki olarak çıkan edebiyat akımı,
Egzistansiyalizm.
VARSAĞI:Bre, Hey gibi
ifadeleri içeren, beste ile söylenen âşık edebiyatı nazım şekli.
VODVİL: Amacı seyirciyi
güldürmek olan, kaba nüktelerle örülmüş, şarkılı-müzikli güldürü.
--Y –
YAN
ANLAM: Bir sözcüğün gerçek
anlamdan çok uzaklaşmadan kelime grubu veya cümle içinde kazandığı yeni
anlam.
YEKAHENK
GAZEL:Beyitleri
arasında konu birliği olan gazel.
YEKAVAZ
GAZEL:Tüm
beyitleri aynı güzellikte söylenmiş gazel.
YUĞ:İslamiyet’in
Kabulünden Önceki Türk Edebiyatı’nda Türkler arasında ölenin ardından yapılan
tören.
-Z –
ZİHAF:Aruzda, vezin gereği,
kapalı heceyi acık okuma.
ZİHNİYET:Edebiyatta, bir edebi
eserde bulunan görüş ve düşünüş biçimini ifade eden kavram.
ZİYADE:Müstezatta kısa
mısralara verilen ad.
Yorumlar
Yorum Gönder